Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Dezenflasyon politikalarımızın devamlılığı sağlanarak 2025 yılında istikrar dönemine geçilecek; enflasyondaki gerileme hız kazanacak, öngörülebilirlik artacak ve 2026 yılında enflasyon yeniden tek haneye çekilecektir” dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, TBMM Genel Kurulu’nda 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu ile 2022 Yılı Kesin Hesap Kanunu Teklifi’nin sunuşunu gerçekleştirdi. Genel Kurula, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş başkanlık etti.
Yılmaz, 2023 yılı genelinde jeopolitik gerilimlerle emtia fiyatlarında yükseliş ihtimali küresel enflasyonist görünüm üzerinde riskleri canlı tutarken, merkez bankalarınca atılan sıkı politika adımları karşılığını tam anlamıyla alamadığını ifade etti. Küresel enflasyonist etkilerin hissedildiği 2022 yılı Ekim ayında yurt içi tüketici enflasyonu, özellikle kur gelişmeleri, küresel arz kısıtlamaları, artan kredi büyümesi ile canlı iç ve dış talebin etkisiyle son yılların en yüksek seviyesine ulaştığını aktaran Yılmaz, “Türkiye ekonomisinde 2022 yılı sonunda TÜFE yıllık artış oranı, baz etkisi yanı sıra küresel enerji ve gıda fiyatlarındaki gelişmelerle birlikte yüzde 64,3 olarak gerçekleşmiştir. 2023 yılında, döviz kurunda yaşanan gelişmeler, hizmet enflasyonundaki katılık, gıda fiyatlarındaki yüksek seyir, vergi düzenlemeleri ve maliyet baskılarına bağlı olarak güçlenen atalet etkisi enflasyon görünümünde belirleyici olmuştur. Bu bağlamda, 2023 yılı Haziran ayında başlatılan parasal ve miktarsal sıkılaştırma, seçici kredi uygulamaları ve makroihtiyati çerçevenin sadeleştirilmesiyle enflasyon beklentilerinin ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması hedeflenmiştir. Para ve maliye politikaları arasındaki şeffaf ve güvenilir eşgüdüm ile 2024 yılının ikinci yarısından sonra enflasyonda yıllık bazda belirgin bir düşüş beklenmekte, bu dönemden itibaren kalıcı bir dezenflasyon sürecine geçilmesi öngörülmektedir. Nitekim açıklanan güncel veriler son aylarda bir düşüş eğiliminin başlamış olduğunu göstermektedir. 2022 yılında açıklanan aylık enflasyon oranlarının ortalaması yüzde 4,26 düzeyindeyken son üç ayda açıklanan aylık enflasyon oranları ortalaması yüzde 3,82 düzeyindedir. Bu oranının önümüzdeki aylarda enflasyon oranlarının açıklanmasıyla daha da düşeceğini öngörmekteyiz. Bu süreçte, dezenflasyon politikalarımızın devamlılığı sağlanarak 2025 yılında istikrar dönemine geçilecek; enflasyondaki gerileme hız kazanacak, öngörülebilirlik artacak ve 2026 yılında enflasyon yeniden tek haneye çekilecektir. Bu doğrultuda, enflasyonu istikrarlı ve tek haneli seviyelere çekmek için tüm politika araçlarını kararlı bir şekilde uygulamaya devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
“İhracat değerimizi ilerleyen yıllarda daha üst seviyelere çıkarmayı hedefliyoruz”
Dünya geneli ekonomik görünümdeki sorunlar ve jeopolitik gerilimlere rağmen dış ticarette pazar payını artırmayı sürdürdüklerinin altını çizen Yılmaz, “2000’li yılların başında 30 milyar dolar seviyesindeki ihracatımız, 2022 yılında 254,2 milyar dolar seviyelerine ulaşmıştır. Bu dönemde ülkemizin dünya ihracatından aldığı pay da artış eğilimi göstermiştir. Dünya genelindeki mal ihracatındaki payımız 2000’li yılların başında yüzde 0,4 düzeyinde iken 2021 yılında ilk kez yüzde 1’in üzerine çıkmış, 2023 yılı ikinci çeyreğinde ise çeyreklik bazda yüzde 1,05’e yükselmiştir. 2023 yılında, Kovid-19 sonrası dünya genelinde uygulanan genişletici politikaların yerini daraltıcı politikalar almış, küresel büyüme ve ticarette ivme kaybı yaşanmıştır. Bu dönemde, özellikle ana ihracat pazarımız olan Avrupa bölgesinde ekonomik aktivitede yavaşlama gözlenmiştir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Ocak-Kasım ayları arasındaki ihracatımız geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 0,7’lik düzeyde artmıştır. Orta Vadeli Program tahminimize yakın seyreden ihracat değerimizi ilerleyen yıllarda daha üst seviyelere çıkarmayı hedefliyoruz. İthalat tarafında ise yılın ilk aylarındaki artış eğiliminin tersine döndüğü görülmektedir. Bu eğiliminin devam etmesiyle cari işlemler dengemizde son aylardaki olumlu görünümün sürmesini bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
“Önümüzdeki süreçte cari işlemler dengesi açığının azalmaya devam etmesi öngörülmektedir”
Cari işlemler açığındaki Mayıs ayı sonrasında yaşanan toparlanma, aylık bazda iki defa cari işlemler fazlası verilmesini, mal ve hizmet ticaretine ilişkin dış dengenin iyileşmesini sağlandığını ifade eden Yılmaz, “Önümüzdeki süreçte cari işlemler dengesi açığının azalmaya devam etmesi öngörülmektedir. 2023 yılı Ocak-Eylül dönemi cari işlemler açığı 40,8 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmiştir. Ekim ayında ise cari işlemler dengesinin fazla vereceği tahmin edilmektedir. Bu doğrultuda, yılsonunda cari işlemler açığının 42,5 milyar dolar olan Orta Vadeli Program tahmin değerinin bir miktar üzerinde de olsa yakın bir gerçekleşme yaşanacağı öngörülmektedir. Bununla birlikte, cari işlemler dengesinin milli gelire oranının da Orta Vadeli Program tahmini olan yüzde 4’e yakın bir oranda gerçekleşmesi beklenmektedir. Yatırım, istihdam, üretim ve ihracat odaklı büyüme stratejimiz doğrultusunda, büyümede dengelenme, ithalata bağımlılığı azaltma ve cari işlemler açığını kalıcı olarak düşürme yolunda çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Bu kapsamda yüksek teknoloji ürünlerinin üretimine yönelik yatırımlarımızı, ihracatçılarımızın finansmana erişimini ve hizmet ihracatımızı güçlü bir şekilde desteklemeye devam ediyoruz. Son dönemde attığımız emin adımlarla, Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi Programı’nı yeniden yapılandırarak hayata geçirdik. Buna göre, yatırım projeleri için teknoloji/strateji puanları dikkate alınarak, toplam yatırım tutarı en az 1 milyar lira olan yatırım projelerine aracı bankalar kanalıyla Yatırım Taahhütlü Avans Kredisi tahsis edilebilecektir. Program kapsamında 3 yıl boyunca toplam 300 milyar lira limit tahsis edilmesi öngörülmektedir. İlave olarak, ihracatçılarımıza destek olmak üzere, Eximbank’ın sermayesini artırarak günlük reeskont kredi limitini 10 katına çıkarmak suretiyle 3 milyar liraya yükseltmiş bulunuyoruz. Aynı zamanda, Kredi Garanti Fonu uygulamasında ihracat yapan ve ithalata bağımlılığımızı azaltma yönünde üretim yapan KOBİ’leri önceliklendirmeyi sürdürüyoruz. Eylül ayında kredi garanti limitini KOBİ’ler için 100 milyon liradan 150 milyon liraya yükseltirken; KOBİ dışı büyük işletmeler için 350 milyon liradan 500 milyon liraya çıkarmış bulunuyoruz. Bütçe performansındaki iyileşmeler ile birlikte oluşacak mali alanla da öncelikli olarak yatırım, ihracat ve sosyal refahı artırıcı harcamalara tahsis edecek ve bununla birlikte kamu harcamalarında en üst düzeyde tasarrufa ve verimliliğe önem vereceğiz” açıklamalarında bulundu.
“Genç istihdam da dahil olmak üzere istihdam artmakta, işsizlik oranları gerilemeye devam etmektedir”
“Enflasyonla mücadele konusunda kararlı adımların atıldığı bu dönemde, işgücü piyasalarımız olumlu görünümünü korumakta, ekonomimiz istihdam oluşturma kabiliyetini güçlü bir şekilde sürdürmektedir” diyen Yılmaz, konuşmasını şu şekilde devam ettirdi:
“Genç istihdam da dahil olmak üzere istihdam artmakta, işsizlik oranları gerilemeye devam etmektedir. 2023 yılında, yaşanan deprem felaketi sonrasında, iş gücü piyasasında alınan önlemler sayesinde, istihdam kaybının sınırlı düzeyde kalması sağlanmıştır. Bu kapsamda, deprem ve emeklilik ile ilgili düzenlemeler sonrasında, mevsim etkilerinden arındırılmış aylık verilere göre Ocak-Eylül döneminde istihdam 504 bin kişi artmış, işsizlik oranı ise 0,9 puan azalarak yüzde 9,1’e gerilemiştir. Bugün, konuşmamın hemen öncesinde açıklanan, Ekim ayına ait en son güncel işsizlik oranı ise yüzde 8,5 olmuştur. Bu oran Kasım 2012’den bu yana 11 yılın en düşük oranıdır. Bu eğilimler doğrultusunda ve yılın dördüncü çeyreğine ilişkin bazı öncü göstergeler ışığında 2023 yılı geneli için işsizlik oranının da Orta Vadeli Program’da öngördüğümüz yüzde 10,1’den daha düşük bir seviyede, tek haneli olarak gerçekleşeceğini beklediğimizi de ifade etmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde daha güçlü ve daha müreffeh bir Türkiye için işsizlikle mücadeledeki kararlılığımızı ve istihdam dostu politikalar izlemeyi sürdüreceğiz. Bu doğrultuda, On İkinci Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı gibi temel politika belgelerimizde, istihdamın ve işgücüne katılımın artırılması temel hedeflerimiz arasında yer almaktadır. İşgücü piyasasını doğrudan etkileyen istihdam teşviklerinin ve yapısal dönüşüm adımlarının etkisiyle işgücü piyasası göstergelerindeki iyileşmenin daha da hızlanması beklenmektedir. Böylelikle, gelecek beş yılda istihdamın yıllık ortalama 1 milyon kişi artış göstermesi ve 2028 yılında işsizlik oranının yüzde 7,5’e gerilemesi hedeflenmektedir.”
Bankacılık sektörünün riskleri yönetebilecek bir esneklikte faaliyetlerini sürdürdüğünün altını çizen Yılmaz, “Sektör Ekim ayında yüzde 18,4’e ulaşan sermaye yeterlilik rasyosuyla güçlü bir sermaye yapısı sergilemeye devam etmektedir. Vatandaşlarımızın tasarrufları değerlendirilirken sadece kar odaklı olunmaması, mali riskler gözetilirken toplumun yararına olan faaliyetlerin finansmanının ihmal edilmemesi de önem arz etmektedir. Toplumsal Yatırım Notu çalışması ile tasarruflarımızın toplumun yararına olan ihracat, yatırım, sosyal konut, kentsel dönüşüm, gençler ve kadınlar öncelikli olmak üzere girişimcilik gibi toplumun ihtiyaç duyduğu öncelikli alanlarda değerlendirilmesi ve Türk lirasının önceliklendirilmesinin Merkez Bankamız tarafından desteklenmesi gündemdedir. Önümüzdeki dönemde katılım finansa yönelik uygulamaları ve mevzuat altyapısını daha da geliştirecek, sektörün reel sektöre katkısının daha da artırılmasını temin edeceğiz” dedi.
Yılmaz, tüm dünyada ön plana çıkan sürdürülebilir finansman ihtiyacı için On İkinci Kalkınma Planı’nda da yer verildiği üzere Çevresel, Sosyal ve Yönetişimsel kriterleri gözeterek sürdürülebilir finans alanında sektörün kurumsal kapasitesini güçlendireceklerini bu kapsamda, dünyada giderek yaygınlaşan yeşil finans yanında sosyal etki tahvilleri ve mavi bonolar gibi etki yatırımı araçları yoluyla finansal sistemimizi geliştireceklerini söyledi.
“Son dönemde uyguladığımız politikaların etkisiyle yatırımcı güveni artmış, ülkemizin CDS primi belirgin bir şekilde gerilemeye başlamıştır”
Türkiye’ye uluslararası sermaye girişi hızlandığını rezervlerin güçlendiğini, kur oynaklığı azaldığını ve finansman koşulları iyileştiğini vurgulayan Yılmaz, “2023 Mayıs sonu itibarıyla, 98,5 milyar dolar seviyesinde olan Merkez bankası rezervleri de 1 Aralık tarihi itibarıyla toplam 140,1 milyar dolar ile tarihi rekor seviyesinde gerçekleşmiştir. Fiyat istikrarını sağlamaya yönelik adımlar kademeli olarak uygulamaya alınırken devam eden jeopolitik risklere rağmen Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi gerilemeye devam etmektedir. Risk primi 350 baz puanın altına gerileyerek, Mart 2021’den sonraki en düşük seviyelerde seyrini sürdürmektedir. 6 Aralık itibarıyla Türkiye’nin 5 yıllık CDS primi 334,5 seviyesindedir. Fiyat istikrarının korunması finansal istikrarın sağlanması açısından da en önemli faktörler arasında yer almaktadır. Bu amaçla parasal sıkılaştırma sürecine devam ediyor, makroihtiyati çerçevede de sadeleşme yolunda adımlar atmayı sürdürüyoruz. Parasal sıkılaştırma ve makroihtiyati politikalarda sadeleştirme sürecinin bir sonucu olarak TL mevduatın payında son 5 ayda artış eğilimi görülmüştür. Uluslararası Ödemeler Bankası veri tabanına göre, Türkiye’nin kamu borcunun milli gelire oranı 2023 yılı ikinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre 5,1 puan gerileyerek yüzde 33,8 seviyesinde gerçekleşmiştir. Ayrıca, ilgili oran gelişmekte olan ülke ortalaması olan yüzde 66,1 seviyesine göre oldukça düşük düzeyde bulunmaktadır” diye konuştu.
“Hanehalkı borçluluğunda da Türkiye benzer şekilde gelişmekte olan ülke ortalamalarına göre düşük bir riskliliğe sahiptir”
Hanehalkı borçluluğunda da Türkiye benzer şekilde gelişmekte olan ülke ortalamalarına göre düşük bir riskliliğe sahip olduğunu belirten Yılmaz, “Uluslararası Ödemeler Bankası verilerine göre, 2023 yılı ikinci çeyreğinde Türkiye’de hanehalkı borcunun GSYH’ya oranı bir önceki yılın aynı dönemine göre 0,5 puan azalarak yüzde 11,8’e gerilemiştir. Aynı dönemde, gelişmekte olan ülkelerin ağırlıklı ortalaması ise yüzde 47,4 olarak gerçekleşmiştir. Türkiye’nin reel sektör borcunun GSYH’ya oranı, 2022 yılı ikinci çeyreğine göre 11,1 puan azalarak 2023 yılı ikinci çeyreğinde yüzde 55,7’ye gerilemiştir. Çin hariç gelişmekte olan ülke ortalaması ise aynı dönemde yüzde 60,5 düzeyinde gerçekleşmiştir. Aynı zamanda, Türkiye AB tanımlı genel yönetim borçluluk seviyesi açısından benzer ülkelere göre olumlu ayrışmaktadır.
AB tanımlı genel yönetim borç stokumuzun GSYH’ye oranı 2023 yılı ikinci çeyreği itibarıyla yüzde 34 ile birçok ülkenin oldukça altında seviyelerde kalmaya devam etmektedir. AB üyesi ülkelerde bu oran yüzde 83,1 seviyesinde gerçekleşmiştir. Depreme yönelik harcamalar nedeniyle bir miktar artış gösterse de, bu oranın 2023 yılsonu itibarıyla AB ülke ortalamasının oldukça altında kalmaya devam etmesi beklenmektedir” dedi. – ANKARA