Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ceyhun Elgin, şu anda resmen adı konulmuş bütünlükçü bir ekonomi politikasının bulunmadığını vurgulayarak “Bugün politikanın büyük sorumluluğu Bakan Mehmet Şimşek üzerinde görünüyor. Kendisinin ne kadar yetki sahibi olduğunu da seçimden sonra görevde kalıp kalmayacağını da bilmiyoruz” diye konuştu.
Seçimden sonra sadece sanayici, işveren için değil, çalışanlar için de esnaf için de zor günler yaşanacağına dikkat çeken Prof. Dr. Ceyhun Elgin ile ekonomideki son gelişmeleri konuştuk.
Seçime giderken piyasalar, döviz hareketlendi, bu alandaki hareketlenme seçim sonrasında nereye varır, var mı bir öngörünüz?
Finansal piyasalarla ilgili öngörüde bulunmak zor. Normal ekonomiler için de zor. Çok sert virajlı bir yolda sadece arkanızı görerek, önünü görmeden araba kullanmaya benzer. Yol biraz sola gidiyorsa direksiyonu sola kıracaksınız demektir. Dönme noktalarını bulmak önemli, yanılırsanız uçuruma yuvarlanırsınız. Normal ülkeler için öngörü yapmanın ne kadar zor olduğunu gösteren bir benzetme bu. Türkiye için öngörüde bulunmak çok daha zor. Çünkü Türkiye’de bir de politik belirsizlik var. TL-dolar kuru hakkında tahminde bulunmak kolay değil. TL’deki düşüş devam edecek gibi görünüyor. Seçime kadar biraz daha suni yöntemlerle, arka kapı yöntemlerle döviz satarak dövizin tutulmaya çalışıldığını göreceğiz. Çünkü Türkiye’de halk doların seviyesini bir nevi ekonomik başarının göstergesi olarak algılanıyor. İktidar da bunun farkında ki seçimlerden önce doları tutmaya çalışıyorlar. Seçimlerden sonra bunun sürdürülebilir tarafı yok. Türkiye ile ABD, Avrupa bölgesi arasındaki enflasyon farkına baktığımız zaman şu anda TL reel olarak değerli. TL’nin değer kaybetmesine izin verilecek. Bu da ancak seçimden sonra olur. Seçimden sonra TL’nin değer kaybetmesi daha hız kazanacak.
ORTADA PROGRAM YOK
Şu anda hükümetin ekonomide uyguladığı bir politika var mı, atılan adımları nasıl görüyorsunuz?
Resmen adı konmuş bütünlükçü bir politika yok. Ortada şeffaf bir politika dizaynı da görmüyoruz. Şu anda politikanın büyük sorumluluğu Mehmet Şimşek üzerinde görünüyor. Kendisinin ne kadar yetki sahibi olduğunu da seçimden sonra görevde kalıp kalmaycağını, Merkez Bankası başkan ve bürokratlarının da görevde kalıp kalmayacağını bilmiyoruz. Bu anlamda belirsizlikler var. Ortada uygulanacak uzun vadeli bir program var mı uygulanacak mı bunlar hiç açıklanmadı. Herkesin eleştirdiği yeni ekonomi modeli vardı. Seçim döneminde de zaten patladı. Orada bile en azından içeriği boş, saçma sapan da olsa açıklanan bir model vardı. Şu anda hiçbir şey yok. İnanılmaz bir belirsizlik ortamındayız.
ZOR GÜNLER GELİYOR
Özellikle seçim sonrasında sıkı maliye politikalarının da etkisiyle vatandaşı daha zor günler beklediğine dair yorumlar var. Siz ne öngörüyorsunuz?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de “Zor günler kapıda” diyor. Gerçekten de öyle. Sadece sanayici, işveren için değil, ücretliler için çalışanlar için de zor günler olacak. Enflasyonu dizginlemenin iki yolu var. Biri sıkı para politikası ve sıkı maliye politikası. Bizde sıkı para politikası istenildiği gibi yapılamıyor çünkü bir şekilde politika yapıcı (cumhurbaşkanı) buna izin vermiyor. Merkez Bankası’nın bağımsız karar almasına müsaade etmiyor. Cumhurbaşkanının baskısından dolayı Merkez Bankası başta olmak üzere ekonomi kurmayları yeterince sıkı maliye politikası uygulayamıyor. Faizleri özgürce yükseltemiyor. Arka kapıdan çeşitli düzenlemelerle yükseltmeden yükseltmiş yaparak sıkı olmadan sıkı para politikası uygulanıyormuş gibi yapmaya çalışıyorlar. Böyle olunca adımların enflasyon üzerinde etkisi de yeterli olmuyor. Normalinde yatırım ortamı daha düzgün hale getirilirse kurumların bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü sağlansa sıkı maliye politikasına da ihtiyaç yok. Ama para politikasında ve diğer konularda yeterince adım atılmayınca iş mecburen maliye politikasına kalıyor.
Krizden çıkış için acil atılması gereken adımlar ne olmalı?
Kurumların başına liyakat sahibi, işi bilen insanların gelmesi gerekiyor. Türkiye’nin ciddi yetişmiş gücü var. Maalesef birçok kurumun başında bu işi hakkıyla yapacak insan yok. İlk adım liyakatta atılmalı. Siyasi hak ve özgürlükler, hukukla ilgili adımlar şart.
Yılsonu büyüme, işsizlik, enflasyon, kur, cari açık ile ilgili öngörüleriniz neler, bu alanlarda ne tür riskler var?
Öngürü yapmak hiç kolay değil. Mevcut politikalarda değişim olmadığı varsayımından hareketle söylüyorum; yüzde 3-3.5’lik büyüme beklentisi var mesela. Yüzde 45-50 arası enflasyon bekliyorum. 2025’te de enflasyonun yüzde 35’ten düşük olması mümkün görünmüyor. İşsizlikte çift haneli rakamlar devam edecek.
SONU FELAKET OLDU
Sizce Türkiye ekonomisinin en can yakıcı sorunları nelerdir?
En büyük sorun ciddi bir belirsizliğin olması. Siyaset ekonomiye çok fazla müdahale ediyor. Bu müdahaleyi de çok belirsiz şekilde yapıyor. Tam ne istediği anlaşılmıyor. 2021 yılından itibaren içi boş olsa da uygulanan bir ekonomi politikası vardı. Türkiye’yi cari fazla veren bir ülke haline getireceğiz. Türkiye’yi faiz cenderesinden kurtaracağız. Yüksek faiz düşük kur politikasına devam edemeyiz. Sonu felaket olsa da bir ekonomi programı vardı. Gerçi olmadı patladı. Bu politikalardan 180 derece geriye dönüş oldu mu bilmiyoruz, politika yapıcı tarafından bir şey açıklanmadı. Biz bunun hatalı olduğunu gördük bundan sonra şu programa geçiyoruz denmedi. Seçimler oldu, geçen haziranda ekonomi yönetimi değişti. Faiz artışları geldi. Eski modeli tamamen çöpe mi attık? Faiz cenderesinden artık kurtulmak istemiyor muyuz ya da cari fazla veren bir ülke olmak istemiyor muyuz… Bunların hiçbir açıklaması yapılmadı. İnanılmaz bir belirsizlik ortamındayız. Yarın ne olacağı belli değil. Yarın ekonomi politikasına ne olacağını bilmiyoruz. Yeniden Türkiye ekonomi politikasına geçeceğiz derlerse şaşırmam. Türkiye’de son yıllarda siyaset çok fazla zikzaklar çiziyor yine çizebilir. Her şey olabilir.
2000’li yıllarda enflasyonun düştüğü süreçte kurumlar kalitesiyle, kurumsallığıyla öne çıkıyordu. TCMB daha bağımsızdı. Türkiye’ye beşeri ve fiziki sermaye akışı da vardı. Şu anda onların hiçbiri kalmadı. Türkiye hukukun üstünlüğünün, hak ve özgürlüklerin geride kaldığı bir ülke oldu. Türkiye, Ar-Ge yapacak insanların dönmek için cazip olduğu ülke konumundan çıktı. Aynı şekilde sermaye için de cazip ülke konumundan çıktı. Sermaye diktatörlüklere de gider ama hukukun üstünlüğüne bakar. Yatırımcı için ekonomik özgürlükler önemli, o da maalesef yok Türkiye’de. Bu belirsizlik ortamı siyasi açıdan sıkıcı ortam en önemli engeller aslında.