İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 2027 Avrupa Oyunları imza töreni için İtalya’nın başkenti Roma’ya gitti. İmamoğlu’na Türk medyasından 45 gazeteci eşlik etti.
45 gazeteci arasında Ertuğrul Özkök, İsmail Saymaz, Barış Pehlivan, Ruşen Çakır, Alişer Delek, Nevşin Mengü gibi isimler yer aldı.
Spor oyunları töreni için İmamoğlu ile Roma’ya beraber giden gazeteciler arasında spor muhabiri, yazarı ve müdürü olmayan isimlerin de yer alması ise dikkat çekti.
Öne çıkan isimlerin çoğunlukla siyasi haberlerle bilinmesi, “Roma’nın eski İmparatorlarından Marcus Aurelius ile Türkiye arasında başlayan ilişkileri araştırmaya mı gittiler?” sorusuna neden oldu.
MARCUS AURELİS KİMDİR?
Marcus Aurelius Antoninus Augustus (26 Nisan 121 – 17 Mart 180), 161 – 180 yılları arasında Roma İmparatoru olarak hüküm sürmüştür. 96 – 180 yılları arasında görev yapan Beş İyi İmparator’dan sonuncusu olan Marcus Aurelius, aynı zamanda önemli bir stoacı filozof olarak kabul edilir.
Onun ismi, Asya’da yeniden güç kazanan Pers İmparatorluğu’na karşı yürüttüğü savaşlar ve Cermen kabilelerine karşı Limes Germanicus boyunca verdiği mücadeleler, ayrıca Tuna Nehri’ni aşmasıyla duyurulmuştur. Doğuda, Avidius Cassius liderliğindeki bir isyanı da bastırmıştır.
Marcus Aurelius’un “Kendime Düşünceler” adlı felsefi eseri, 170-180 yılları arasında savaşta yazılmıştır. Bu eser, günümüzde hala edebi bir başyapıt olarak kabul edilir ve “mükemmel vurgusu ve sonsuz narinliği” ile övgü alır.
Antoninus Pius’un 7 Mart 161’deki ölümü üzerine, Marcus Aurelius ve Lucius Verus birlikte ikili imparatorluk (Augusti) koşullarını kabul ettiler. Teorik olarak eşit olmalarına rağmen, Verus’un daha genç ve daha az tanınmış olması nedeniyle pratikte ikinci sıradaydı.
İmparatorluğun dışındaki sürekli savaşlar, Marcus Aurelius’un askeri deneyimlerden yola çıkarak müşterek yönetimi benimsemesine yol açmış olabilir. İmparatorun hem Germen hem de Pers cephelerinde aynı anda komuta edememesi nedeniyle güçlü bir yöneticiye ihtiyaç vardı. Marcus Aurelius, bu sorunu Verus’u doğu lejyonları komutanı yaparak çözdü. Verus, birliklerini yönetebilecek kadar güçlüydü ve aynı zamanda Marcus’u devirecek kadar hırslı değildi. Verus, 169’da bir sefer sırasında ölünceye kadar sadık kaldı.
Müşterek imparatorluk, Roma Cumhuriyeti döneminde gücün tek elde toplanmasını engelleyen Collegiality prensibine benzer bir sistemi hatırlatır. Bu yönetim biçimi, 3. yüzyılın sonlarında Diocletianus’un Tetrarchy (dörtlü yönetim) sistemini ilan etmesiyle yeniden canlandı.
Yönetiminin ilk yıllarında Marcus Aurelius, seleflerinin çıkardığı birçok yasada reform yaptı, özellikle sivil hukukta suistimal ve kuralsızlıklara karşı düzenlemelere gitti. Köleler, dullar ve azınlıklar için yeni kategoriler belirledi; kan ilişkisini yeniden tanımladı. Ceza hukukunda sınıf farkını honestiores ve humiliores (“daha dürüstler” ve “daha alçak gönüllüler”) olarak düzenledi.
Marcus Aurelius döneminde Hristiyanların durumu Trajan zamanındaki gibi devam etti. Yasal olarak cezalandırılabilmelerine rağmen, genellikle eziyete uğramıyorlardı. Örneğin, 177’de Lyon’da bir grup Hristiyan idam edildi ancak bu, esasen yerel valinin inisiyatifi olarak değerlendirilebilir.
Marcus Aurelius, 17 Mart 180 tarihinde Tuna Nehri yakınlarındaki ayaklanmaları bastırmak için çıktığı seferde, halefi Commodus’un yanında olduğu sırada Vindobona’da (bugünkü Viyana) hastalanarak yedinci gününde hayatını kaybetti. Ölümünden sonra tanrılaştırıldı ve külleri Roma’ya gönderilerek Hadrianus Mausoleum’una (bugünkü Sant’Angelo Kalesi) yerleştirildi. Anısına Roma’da Marcus Aurelius Sütunu dikildi.
Marcus Aurelius, 166’da Caesar ve 177’de yardımcı İmparator yaptığı Commodus’un halefi olmasını sağlamıştı. Bu karar, Evlatlık İmparatorlar dönemini sona erdirdi ve Commodus, tarihçiler tarafından politika ve askerlikten uzak, egoist ve sinirli biri olarak eleştirildi. Marcus Aurelius’un ölümü, Pax Romana’nın sonu olarak kabul edilir. Commodus’un seçimi, olası bir iç savaş korkusuyla ya da başka uygun bir aday bulunmaması nedeniyle yapılmış olabilir.