Üç yer
Öncelikle her kese selamlar. Sabah işe gitmek için hazırlandım. Arabaya binip marşa basınca arabadan bir cızırtı geldi ve araba marş basmıyordu. O cızırtıyla kalbim de cızırdadı. Birkaç kez daha marşa bastım ama sonuç alamadım. Hani adettir araba çalışmayınca ittirirsin. Etrafıma bakındım. Köpek ve kedilerden başka kimse yoktu. Şimdi gel de çık işin içinden. Arabanın arızalanmasının yanı sıra işe geç kalma sorunu da vardı. Bu beni daha da geriyordu. Arabanın etrafında dolanıp durdum. Sağına soluna baktım. Ama arızanın nedenini anlayamadım. Kuzenimi hatırladım. Kuzenim gelirken yanında başka birini de getirmişti. Sorunun, arabanın aküsünde olduğunun kararına vardık. Üçümüz arabayı itip öyle çalıştırmayı denedik. Akü o kadar boştu ki tüm çabalarımıza rağmen çalışmadı. Arabayı itmekten nefes nefese kaldık. Çözümü tartıştık. Çözüm, aküyü başka bir arabadan şarj etmekti. Bir hayırseverden şarj kablolarını aldık ve iki arabayı yan yana koyup şarj etmeye başladık. Arabanın fotoğrafını da çekip okul müdürüne gönderdim. Durum bu olduğunu ve geç kalacağımı söyledim.
Bir süre sonra arabam çalışmaya başladı. Yola çıkarken bardaktaki soğumuş çayımı fark ettim. Bu sabah çay keyfimden de oldum dedim. İşten çıktıktan sonra sanayiye gittim. Sadece akü sorunu için değil. Arabanın daha başka sıkıntıları da vardı. Tembellikten ustaya götürmeyi hep ertelemiştim. Ustaya gidince arabanın neyi varsa hepsini tamir edelim dedim. Usta bana sekiz bin masraf çıkardı. Ustaya bu maliyet çok değil mi diye sordum. Oda arabanın onarımının olduğunu ve ayrıca parça değişimi olacağını ve her şeye zam geldiğinden maliyetin böyle yüksek çıkmasının normal olduğunu söyledi. Ve arabanın düşük model olmasının avantajlı olduğumu anlattı. Eğer yeni model arabalardan olsaymış maliyetin iki kat daha fazla çıkacağını söyledi. Bende ustaya hiç kimseye acımadıklarını ve Allah kimseyi onların eline düşürmesin diye sitemde bulundum. Ama yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Arabayı ustaya bırakıp eve gittim. Yolda düşündüm ve dedim ki, bir araba tamircisi bile olamadık. Öğretmenliğin peşinden koşarsan aha da böyle üç kuruşun hesabını yapar durusun dedim. Ve aklıma sanayide çalışan bir gencin sosyal medyada viral olan videosu geldi. Videoda şöyle diyordu: “Öğretmenlerimden iki puan fazla istediğimde bana hayır diyorlardı. Yarın öbür gün bana arabanızı tamire getirirsiniz. O zaman size bir aylık maaşınızı ödetip göndereceğim” diyordu.
Ertesi gün usta beni aradı ve arabanın işinin bittiğini söyledi. Ustanın parasını istemeye istemeye eline saydım ve arabaya binip yola koyuldum. Ancak arabadan eskisinden daha fazla takır tukur sesler geliyordu. Ertesi gün iş çıkışı tekrar ustaya gittim. Arabayı nasıl tamir ettiğini eskisinden daha beter sesler çıkarıyor dedim. Ayrıca nerden ve nasıl sesler geldiğini gösterip dinlettim. Arabanın sağını solunu kurcaladı ve bu sesin fren balatasından geldiğini söyledi. Fren balatası ve disk arasında boşluk oluştuğunu sesin nedenin bu olduğunu söyledi. Orayı da tamir etmediklerini söyledi. Bir iki kaynak vurursa sesin kesileceğini söyledi. Bu şekilde hal olacak mı diye sorduğumda, o iş bende dedi. İş bittikten sonra bana haber verdi ve bende arabayı alıp eve doğru yol aldım. Ama yine bir sorun vardı. Takır tukur sesleri yerini vızıltı ve cızırtıya bırakmıştı.
Tekrar yanına gittim ve bu seslerin ne olduğunu sordum. Çok ukalaca anlatmaya başladı. Hani dedi, balataların boşluğundan takırdayan sesler vardı ya. Ee dedim. İşte kaynakla yapıp o boşluğu aldık ya. Tekrar ee dedim. İşte boşluğu aldığımızda balatalar diske sürtüyor. Bu vızıltı sesi ondan. Dedim ki sen bir yeri tamir ederken iki yeri de bozuyorsun. Bu nasıl iş. Tabi üstüne alır mı. Bir bahane vardır hep. Çözüm ne dedim. Fren aksanların komple değişmesi gerek ve bunun üç bin lira masrafı olacağını söyledi. İlginç olan daha iki ay önce yine kendisine gidip balataları falan iki bin lira vererek yaptırmıştım. Delirmemek elde değildi. Kendisine iki ay önce yine iki bine değiştirdiğini hatırlattım. Ve kendisine bu nasıl ustalık diye tepki gösterdim. Ben kendisine çıkışınca bana, fren aksanlarının değişiminin acil olmadığını, en az altı ay böyle gidebileceğini, ancak araçtan çıkan seslere için başka yapacak bir şeyinin olmadığını söyledi. Öfkelenip, senin de ustalığının da Allah belasını versin deyip oradan uzaklaştım. Eşi dostu arayıp tanıdık güvenilir bir ustayı sordum ve onlar da beni başka bir ustaya yönlendirdiler.
Ustaya tüm meseleyi anlattım. Usta arabayı kontrol ettikten sonra bana adamın kaynak vurmadığını, çekiçle balatalara vurduğunu ve beni çağırıp çekiç izlerini gösterdi. Dedim herif kaynak vurdu diye ayrıca benden para da aldı. Usta yalan söylediğini anlattı bana. Çözümü sorunca. Kendiside o hayırsız usta gibi ya komple değiştirilmesi yada balatalar ve disklerin tamamen hırpalandığında gelip değiştirmemi söyledi.
Şu sözün boşuna denilmemiş olduğunu anladım. Hani derler ya, Allah kimseyi üç yere düşürmesin. Birincisi hastane, ikincisi karakol ve üçüncüsü sanayiye. Buralara düştün mü çıkman zor olur. Elbet iyi ve sağlam ustalara var ve benim lafım onlara değil. Ama gelin görün ki her kes bu durumdan şikayetçi.
Velhasıl, arabayı yaptırmadım. Her gün saniyede mi olacağım dedim. Nerde arıza verirse ve artık yürümese o zaman gitme kararı verdim. Şu an ben ve arabam vızıltılı ve cızırtılı bir şekilde birlikte yol alıyoruz.